try another color:
try another fontsize: 60% 70% 80% 90%
Let's Learn Turkish
Let's Learn Turkish - Haydi Türkçe Öğrenelim

Archive

Eylül 25th, 2016

Stories

TÜRKÇE-İNGİLİZCE HİKAYELER

Eylül 21st

MIRILDAYAN DELİKANLI THE MUMBLING MAN

MIRILDAYAN DELİKANLI THE MUMBLING MAN
Daisy tedirgindi. Çantasından bir resim çıkardı. Daisy was worried. She pulled a photo out of her bag.
Bu, sarı saçlı, solgun yüzlü, bunalımlı bir gencin resmiydi. It was of a fair-haired rather depressed-looking youth.
Bay ve Bayan Forster 17 yaşındaki bu delikanlı hakkında kendisiyle görüşmüşlerdi. She had interviewed his parents, Mr. and Mrs. Forster, about their seventeen-year-old son Andy.
Bir sabah, sırt çantasına koyduğu bir kaç elbiseyle evden ayrılmış, bir daha da kendilerini hiç aramamıştı. He had walked out one day with a few clothes in a rucksack and hadn’t communicated with them again.
Bu delikanlıyı polis bulamadığına göre Daisy nasıl bulacaktı? How on earth was she to find this young man if the police hadn’t managed to?

KITAPKURDU THE BOOKWORM

KITAPKURDU THE BOOKWORM
O gün akşam üzeri yağmur ara ara yağıp durmuştu. Daisy, yapacak bir işi olmadığı için pasajdaki kelepir kitap satan dükkanda oyalandı. It was raining on and off all that afternoon and as she had nothing much to do Daisy wandered into the low–price bookshop in the arcade.
Kitapları incelemeyi seviyordu. Bazen çok ucuz ve güzel kitaplar buluyordu. She loved looking at books and often found some wonderful bargains there.
Daisy daha çok inceleme kitapları, gezi yazıları okumayı severdi ama bazen daha önce adını bile duymadığı bir yazarın dedektiflik hikayelerine rastlayıvermek hoşuna gidiyordu. Daisy preferred non-fiction books, travel, plays but also liked to discover an author of detective stories she had never heard of before.
Bir müddet sonra Daisy, bir kucak dolusu kitap seçmişti ve hepsinin yaklaşık ne kadar tutacağını hesaplamaya çalışıyordu. Soon Daisy had a huge pile of books she wanted to buy and tried to calculate how much they would all cost.

HEYECANLI YOLCULUK A NICE LITTLE TRIP

HEYECANLI YOLCULUK A NICE LITTLE TRIP
“Daisy, benim, Ted.” Dedektif-Müfettiş Singleton, çok sevdiği özel dedektifini telefonla arıyordu. “Daisy, it’s me - Ted,” Detective-Inspector Singleton was telephoning his favourite private detective.
Bir dava vesilesiyle tanışmışlardı. O günden beri de işten fırsat buldukça beraber bir yerlere gidiyorlardı. They had met on a case and ever since they had been going out together, when work permitted.
“Önümüzdeki birkaç gün için bir planın var mı?” “How are you fixed for the next few days?”
Daisy o sırada ısınmak için sıcak bir şeyler içiyordu çünkü ofis biraz serindi. Daisy had been drinking a boiling hot mug of Ovaltine as it was still a bit chilly in the office.
Baharın habercisi çiçeklerin başlarını topraktan tereddütle uzatmaya başladığı günlerdi. Güneş insanın gözlerini kamaştırırcasına parlıyordu. The first flowers were hesitating at coming out but there was a bright sun in the sky.

DAISY NÖBETTE NIGHT WATCH

DAISY NÖBETTE
NIGHT WATCH
Elinde, içi kremalı kek dolu olan bir kese ile saat sekize çeyrek kala ofise vardı. Canı kahve istiyordu.
She arrived at her office with a paper bag in her hand containing fresh cream buns at a quarter to eight and was dying for a cup of coffee.
Anahtarı tam deliğe sokmuştu ki, bir kadın sesi, “Kapı açık Daisy,” diye bağırdı.
As she put the key in the lock, a woman’s voice called out, "It’s open, Daisy."
Bu temizlikçi kadın Pam’di.
It was Pam, the cleaner.
“Kahvaltı yapar mısın Pam?” diye sordu Daisy gülümseyerek.Sonra, Pam’in ağlamış olduğunu farketti.
"How about some breakfast, Pam?" said Daisy with a smile and then noticed Pam had obviously been crying.
“Pam, ne oldu sana?
"Pam, whatever has happened?
Gel buraya otur ve benimle kahvaltı et.
Come on sit down and have some breakfast with me.
Lütfen, seniüzen şey her neyse söyle bana.”
Please tell me what’s bothering you."
Pam iki çocuğuna bakan çok çalışkan bir kadındı.

DAISY MACBETH ROLÜNDE

DAISY MACBETH ROLÜNDE
DAISY MACBETH
Daisy, çok sevdiği dondurmasını yerken bir taraftan da Bronzetti’s mağazasının vitrindeki elbiselere bakıyordu.
Daisy was looking at the clothes in the shop window of Bronzetti’s enjoying her favourite three-flavour ice cream.
Bu dükkana bir defa bile girmemişti çünkü, fiyatlar Daisy’nin ödeyebileceğinin çok üzerindeydi.
She never went into the shop because she couldn’t afford their prices.
“İtalyan tasarımı elbiseler gerçekten çok güzel ama onların içine girebilmek için insanın gibi incecik olması gerekir,” diye mırıldandı Daisy kendi kendine.
"I must admit that Italian styles are very nice, but you have to be pretty slim to get into them." Daisy muttered to herself.
Daisyöyle şişman falan değildi ama mankenler kadar ince olmadığı da ortadaydı.
It wasn’t that Daisy was fat, she was just average, but certainly not paper-thin, like most models.
Daisy kendi kendine, “Hıı, bu döpyesin rengi gerçekten güzelmiş,” dedi.

SÜRPRIZTHE SURPRISE

SÜRPRIZTHE SURPRISE
Daisy telefonun ahizesini kaldırdı ve müşterisine ulaşmayı denedi bir defa daha.
Daisy picked up the telephone and tried to get through to her client again.
Daisy’nin müşterisi, Frank Baccini diye biriydi.Elektronik eşya dükkanı işletiyordu. Daisy’nin iki günlük ücretini ödememişti.
Her client, a certain Frank Baccini, who had a warehouse of electrical goods, had not paid for her two days' work.
Daisy, Frank Baccini’nin düzenbaz ortağının nerede oturduğunu öğrenmişti sonunda ve artık çekini alabileceğini umuyordu.
Daisy had managed to discover where Mr. Baccini's dishonest partner was now living and was anxiously expecting her cheque.
Daisy, müşterisinin de düzenbazın biri olduğunu düşünmeye başlamıştı.
Daisy was beginning to think that her client was dishonest too.
Telefonun öteki ucundaki gayet isteksiz ses, “Buyrun, size nasıl yardımcı olabilirim?” dedi.
A very bored "Hello, can I help you?" was the reply at the other end.

LORNA’YI ARARKEN THE SEARCH FOR LORNA

LORNA’YI ARARKEN THE SEARCH FOR LORNA
Daisy Hamilton özel bir dedektifti. Daisy Hamilton was a private detective.
Daisy henüz otuz yaşındaydı ve iki yıldır özel dedektif olarak çalışıyordu. She was thirty years old and had been a detective for the past two years.
Her sabah ofisine gelir, onu telefonla arayan veya ofisine kadar gelen müşterilerini beklerdi. Every morning she went to her office to wait for phone calls or open the door to clients needing her services.
Daisy henüz çok tanınmış bir dedektif değildi ama zaman zaman gazeteye verdiği ilanlardan dolayı arayan müşterileri de yok değildi. Daisy wasn't very well known yet but occasionally people telephoned her from the advertisement she had put in the local newspaper.
Bir sabah saat on birde ofisin kapısı çalındı. One morning at about eleven o'clock someone knocked on her office door.
Kapıdaki, boğazında kürk olan şişmanca bir kadıncağızdı. It was a fat lady who wore a fur around her neck.

Adem’s Baba Embarrassed Him

Adem’s Baba Embarrassed Him
A Turkish Story by Emre & Murat Kebir

Somewhere below the clouds there is an island called the United Kingdom. In the south of this island there is a city called London. In the south of this city there is a small village. And in this village there lives an eleven year old boy called Adem.
No, no. His name is not Adam. It is 'Adem'. That's right, there is an 'e' instead of an 'a' just before the last letter 'm'. Adem is a Turkish name. Both Adam and Adem mean 'the first man in the world.'
Adem is a curious boy who loves reading. He reads all kinds of story books. He also reads The Guinness Book of World Records. This is his favourite.
The young boy loves to talk about the things he reads in his Book of Records. If Adem were here now, he would already be talking about Sultan Kosen of Turkey who is eight feet and one inch tall. Sultan Kosen is the tallest living man in the Guinness Book of World Records!

this song got no words

this song got no words

When you read my this last message
Maybe tears would fill inside you
Your world would upside down cos when you read
I won't be a life

Before I said bye to you
I watched thevfake happinesses on pictures
I said damn, cried
I got drunk with no drinking
My head got dizzy
I was missing for the those good days with you
Remember we been cuddling and singing songs
But I have no more energy to tell my feelings
Cos of that this song got no words
This song got no words

1
Unfortunately this song got no words
Unfortunately this song got no composition
I am dead no energy to hug you
I was loving you lots,your that lover absent now

2
Unfortunately this.....
Unfortu.........
Believe I couldn't live with out you
I loved you lots,your that lover absent now

Lovers telling their feeling in songs
The pains unbearable share with friends
You hit me like that I have no energy to tell
Cos of this,this song's

1
....
...
....
...

2

Güneş Işıldamıyor

Güneş Işıldamıyor

Cuma gecesi
Ve ben havamda değilim
Seninle takılmayı tercih ederim
Bu gece

Yazları burada kalmak için
Ama ben iyi değilim
Çünkü güneş ışıldamıyor
Uzakta

Güneş ışıldamıyor
Güneş ışıldamıyor

Güneş ışıldamıyor
Hepsini alabilirdim
Ama hiçbir şey, hiçbir önemi yok
Sen gittiğinde, şimdi

Güneş ışıldamıyor
Güneş ışıldamıyor
Güneş ışıldamıyor
Güneş ışıldamıyor

Cuma gecesi
Saat iki buçuğa gelmek üzere
Seninle olmayı tercih ederim
Evet, bu gece

Yazları burada kalmak için
Ama bir şey doğru değil
Çünkü güneş ışıldamayacak
Yolumda, yolumda

Vücudun her şeyi söylüyor
Bana gitmemi söylemek için
Kalbim patlamak üzere
O yüzden bilmek istemiyorum

Şimdi onu açtım
Ama hepsine sahip değilim
Bebeğim iyi değilim
Sensiz daha da iyi olmayacağım

Güneş ışıldamıyor
Güneş ışıldamıyor

Güneş ışıldamıyor
Hepsini alabilirdim
Ama hiçbir şey, hiçbir önemi yok
Sen gittiğinde, şimdi

Güneş ışıldamıyor
Güneş ışıldamıyor

Arzu

Arzu

Bebeğim, sana dokunmak istiyorum
Senin kuyunda nefes almak istiyorum
Gördün mü, seni avlayacağım
Seni benim cehennemime getireceğim
Bebeğim, seninle sevişmek istiyorum
Seni kemiklerimde hissetmek istiyorum
Oğlum, seni seveceğim
Seni ruhuna saldıracağım

Arzu, açım
Umarım beni beslersin
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?

Tatlım, seni kırmak istiyorum
Seni tahrik etmek istiyorum
Evet, seni inciteceğim
Senin ağzından duyacağım
Oğlum, seni tatmak istiyorum
Dilimle seni soymak istiyorum
Seni öldüreceğim
Seninle yerde uzanacağım

Arzu, açım
Umarım beni beslersin
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?
Beni nasıl istiyorsun, beni nasıl istiyorsun?

Seni hissetmek istiyorum, hepsini istiyorum

İşte Benim Kızım

İşte Benim Kızım

(İşte benim kızım...)

Kim çok çalışıyor?
Kafana çok fazla bilgi mi yükledin?
Kendine bu kusursuz vücudu yaptın
Şimdi kafandan parmak ucuna kadar acıyor
Hiçbir şey değil, hiçbir şey değil
Dünyanın her yerindeki kadınlarım
Hiçbir şey değil, hiçbir şey değil
İyi kızlar kötü olsa daha iyi olur...

Daha önce yıkıldın
Daha önce incindin
Daha önce kalktın
Gitmek için iyi olacaksın, iyi olacaksın
Kader söyledi, kalkıp onu alman gerek
Bağımsızlığında delir ve bunu asla unutma
Omuzlarına biraz pislik bulaştır
Sonra senin için onu temizlemeye izin ver
Eğer beni hissediyorsan çak
İşte benim kızım!

İşte benim kızım
İşte benim kızım
İşte benim kızım
(Kalk, neyi bekliyorsun?)
İşte benim kızım
İşte benim kızım
İşte benim kızım

Eğer her sevgilin sana gösteriş yapmaya çalıştıysa başını salla
Seni incitine kadar senin için en iyisi olduğunu düşünmüştün
Hiçbir şey değil, hiçbir şey değil
İddia ederim ki değerini biliyorsundur

İyi Şövalye

İyi Şövalye

[Verse 1: Kirk Knight]
Hiçbir postanın gelmesini izlemediğim kadar açık gözlerim, gösterin kendinizi
Bakın bakalım bu 5 isim gerçek mi
Sözüm senettir, pozitif ve negatif*
Siyah idarecilerse "Hey" der, bi kaç yatıştırıcıdan da bahset!
Asla şüpheli davranmam
Çirkin olanların neden mücevherler ve sinagog şapkası taktıklarını asla anlayamadım
Monitörden alkışlanmayın
"Dükkanda ne var?" dedi ve ekledi "BJ*"
"Evet, hem de hepimize yetecek kadar"
Endüstrinin hatunları biraz bahşiş için çıldırıyor
Hennessy ve şarap bardağı masada ve sadece biraz içtikleri yalanını söylüyorlar
Hepiniz tatlı görünüyorsunuz fakat bu zenci çılgının teki
Hayat ve viski: bu duruma şüpheyle yaklaş
Bizim gibileri* muhtelif kalırlar, izlemeyi unutmayın
Boynunuzu koruyun* ki sizi ezip geçmeyim
Oyuna ışık tutarız, ultraviyoleye devam
Bizi küçümsemiş olanları bi düşünün bakalım, zenci

[Verse 2: Joey Bada$$]

With this state of mind

With this state of mind

Come on, replace me (with her)
Let her fill my dignity
And make her live, too,
The slavery of love

Stay away, don't interfere
Is life the only meaning
I'm not afraid, I won't fight
I can't waste my time with you

Talking badly doesn't match me well
But if you do so, it won't suprise me
There's a last word, I keep it for me
With this state of mind, you won't be anything at all*

Submitted by owlyyy on Mon, 19/09/2016 - 15:58
Author's comments:
* it means that the person Hande is talking about will never go further/anywhere if he keeps acting like this
Thanks!
thanked 1 time
Align paragraphs
Turkish
Bu Kafayla
Yerime koy hadi
Doldursun asaletimi
Ve ona da yaşat
Aşkın esaretini

Uzak dur karışma
Hayat mı tek anlam
Korkmam savaşmam
Seninle vakit harcayamam

Kötü konuşmak bana yakışmaz
Ama seninki beni şaşırtmaz
Son bir cümle o da içimde
Bu kafayla senden hiçbir şey olmaz